Müslümanlara savaşmanın haram kılındığı Muharrem ayı, hem Hicri takvimin ilk ayı olması hem de İslam tarihinde pek çok önemli günü bünyesinde barındırması açısından büyük önem taşıyor. Muharrem ayının onuncu gününde ise evlerde aşure tencereleri kaynamaya başlıyor. Aşure günü ile ilgili inanışlar, mutfak kültürümüzün bu çok özel tatlısına dini bir mahiyet de kazandırıyor.
Aşure, içinde yaşadığımız coğrafyanın bereketini simgeleyen hemen her ürünü bünyesinde barındırıyor. Binlerce yıllık toplumsal hafızamızdan süzülüp gelen bu özel lezzet, bazen bir evin mutfağında tencerede, bazen bir köy meydanında kazanlarda karıştırılıyor. Ancak nerede olursa olsun hep güzel dileklerle, dualarla pişiriliyor ve herkesle paylaşılıyor.
Pişirmesi tören, yemesi ve paylaşması şölen olan aşurenin tarihini öğrenmek istiyor, neden aşure pişirdiğimizi, aşure ile ilgili geleneklerimizi ve iyi bir aşure için neler yapmak gerektiğini merak ediyorsanız yazımızın devamını okuyabilirsiniz.
Aşure Günü Nedir?
İslam kültüründe Muharrem ayının onuncu günü “aşure günü” olarak kabul edilir. Aşure; buğday, fasulye, nohut gibi baklagiller ile mevsimine uygun kuru ve yaş meyvelerin şeker ile harmanlanması sonucu elde edilen bir tür tatlıdır. Ancak aşure yapımı bir gün ile sınırlı değildir. Makbul olanı aşure gününde pişirmek olarak kabul edilse de Müslüman Türk geleneklerinin bir parçası olarak Muharrem ayı boyunca aşure pişirilir ve dağıtılır.
Aşure Günü'nün Tarihi, Dini ve Kültürel Önemi
Aşure kelimesinin kökeninin Arapça on anlamına gelen “aşr” ya da “aşara” sözcüğünden türetildiği düşünülse de Farsça “katmak, karıştırmak” anlamına gelen “aşurdan” sözcüğünden geldiğini düşünen uzmanlar da bulunuyor.
Aşurenin ortaya çıkışına dair kültürel belleğimizde yer eden ve kuşaktan kuşağa aktarılan en yaygın inanç Hz. Nuh’a dayanıyor. Hz. Nuh, Allah’ın emri ile inşa ettiği gemisine; kendisine inananları, bulunabilen tüm yiyecekleri ve çift halindeki hayvanları alır ve büyük tufandan kurtarır. Aylar sonra suların çekilmesinin ardından gemi Muharrem ayının onuncu günü Cudi Dağı’nın tepesine oturur. Gemide kalan son malzemeler kocaman bir kazanda kaynatılır ve ilk aşure pişirilmiş olur.
İslam kültüründe bugüne atfedilen başka pek çok olay daha bulunuyor. Hz. Adem’in ve Hz. Davud’un tövbelerinin kabul edilmesi, Hz. Musa'nın Kızıldeniz’i ikiye ayırarak Firavun ile ordusunu sulara gömmesi, Hz. Yunus’un kendisini yutan balığın karnından kurtulması, Hz. Yusuf’un kardeşlerinin attığı kuyudan kurtulması, Hz. Yakub’un kapanan gözlerinin görmeye başlaması Muharrem ayının onuncu günün kutsallığının işaretleri olarak kabul ediliyor.
Aşure günü Şii ve Alevi toplumları için çok daha farklı bir anlam ifade ediyor ve birbirinden farklı ritüellerle kutlanıyor. Aşure geleneğinin özellikle Anadolu topraklarında yaygınlaşmasına vesile olan Anadolu Alevileri, 680 yılının Muharrem ayının onuncu günü Hz. Hüseyin’in Kerbela’da şehit edilmesinin acısını anmak ve anlamak için tuttukları Muharrem Matemi adı verilen 12 günlük orucun ardından, İmam Zeynel Abidin'in kurtulması ve Ali'nin soyunun devam etmesi nedeniyle umudun ve sevginin aşuresini pişirip paylaşmaya devam ediyorlar.
Türkçe yazılı kaynaklarda aşure ile ilgili ilk bilgilere ise Evliya Çelebi’nin (1611-1685) Seyahatname’sinde rastlıyoruz. Kendi seyahatlerinin sebebini de 1040 yılının aşure gecesi gördüğü rüya olduğunu söyleyen Evliya Çelebi, eserinin bazı kısımlarında aşurenin tarihinden ve aşure dağıtma geleneklerinden detaylı bir şekilde bahsediyor.
Tarihsel arka planı ve ritüelleri ne olursa olsun yüzlerce yıldır bu topraklarda devam eden aşure pişirme ve dağıtma geleneğinin ardında bolluğa ve berekete duyulan şükran, paylaşmanın güzelliği ve birlik duygusu yatıyor.
Aşure Neden Dağıtılır?
Aşure, birbirinden çok farklı tatların bir araya gelerek harmanlandığı en güzel tatlılardan biridir. Zamanı geldiğinde tencereler, kazanlar kaynatılır, eşe, dosta, komşuya dağıtmak üzere çokça aşure yapılır. Aşureyi vermek kadar almak da kıymetlidir. Bir haneye aşure veren sonrasında gelen aşureyi kabul eder. Ancak aşure sade komşuluğun pekiştirilmesi için yapılan bir eylem değildir. Esas olarak tarihsel bir anlatıya dayanan ve anlatının dile getirilmesine yardımcı olan ritüeldir. Bu tarihsel anlatı kimileri için bolluk ve bereketi kimileri için paylaşmayı ve birliği temsil eder. Belki de bu nedenle yapanın yemesinden ziyade eşin, dostun, komşunun yemesi önemsenir ve çok sayıda haneye ulaşması istenir.
Osmanlı’dan Günümüze Aşure Günü Gelenekleri
Osmanlı İmparatorluğu zamanında aşure, pişirmesinden dağıtımına kadar her adımına özen gösterilen önemli bir gelenek ve kültürel etkinlikti. Her Muharrem ayının 10.günü aşure kazanları öncelikle Topkapı Sarayı mutfaklarında kaynamaya başlar, sonra evlerde pişirilirdi. Bunun yanı sıra tekke kültüründe de aşure gününe büyük önem verildiği, yüzyıllar boyunca “Sefer aşuresi” ve “Muharrem aşuresi” olmak üzere iki farklı tür aşure pişirildiği biliniyor. Muharrem aşuresi Kerbela olayını anmak, sefer aşuresi ise Zeynel Abidin’in Kerbela olayından kurtulması ve peygamber neslinin devamının kutlamak için pişiriliyordu.
İmparatorluk dönemi aşure ritüellerinde Topkapı Sarayı’nın önemli bir rolü vardır. Malzemeleri özenle temin edilen ve tatlı pişirmekten sorumlu olan helvacıbaşılar tarafından pişirilen aşure, önce törenle padişaha ve harem halkına, sonrasında devlet büyüklerine, ihtiyaç sahiplerine ve halka dağıtılırdı. Bu uygulama, toplumda dayanışma ve sevgi bağlarını güçlendirmeye yönelik bir adım olarak görülürdü. Sarayda ve zengin ailelerde, aşure tatlısının sunulduğu özel tasarımlı ve süslü aşure kaseleri kullanılırdı. Aşure gönderilen kişiler tarafından özenle saklanan bu kaseler, sanatsal işçilikleri ve süslemeleri ile dikkat çeker ve aşure sunumunda önemli bir rol oynardı.
Osmanlı İmparatorluğu'nda aşure günü, hayır işlerinin arttığı bir gündü. Aşure gününde cami ve mescitlerde özel dualar okunur, fakirler ve ihtiyaç sahipleri hatırlanarak sadaka ve yardımlar dağıtılırdı.
Aşure günü gelenekleri evlerde, saray ve tekkelere kıyasla daha farklı bir şekilde uygulanırdı. Aşure pişirilirken ölmüşlerin ruhuna Yasin ve Mülk sureleri okumak, aşure buharını şifa niyetine gözlere sürmek, ilk tas aşureyi bereket getirmesi için dışarıya göndermemek bu geleneklerden sadece bir kaçı. Aşure baklası ise en ilginç geleneklerden birisiydi. Aşure yenirken ağza gelen ilk taneye aşure baklası denirdi ve bu tane ağızdan çıkarılarak, yıkanır, bir sonraki aşure gününe kadar bereket getirmesi niyetiyle para keselerinde saklanırdı.
Günümüzün Aşure Gelenekleri
Geçmişten gelen geleneklerin hepsi olmasa da aşurenin bolluk ve bereket niyetiyle, şükrederek ve dualarla pişirilmesi gibi gelenekler günümüzde de devam ediyor. Aşure günü ritüelleri bölgeden bölgeye değişiyor ama hemen her yerde özenle süslenerek komşulara ve ihtiyaç sahiplerine dağıtılıyor.
Bugün Anadolu’nun pek çok yerinde ilk aşure, şifalı olduğuna inanıldığı için öncelikle hastalara ve çocuklara yediriliyor. Kapıya getirilen aşure kabının yıkanmadan geri verilmesi de oldukça yaygın bir gelenek. Ancak bazı bölgelerde aşure getirilen kaplar kuruyemişlerle doldurulup geri veriliyor. Bazı bölgelerde arta aşure daha çok meyve vermesi için meyve ağaçlarının dibine dökülüyor.
Özellikle Ege Bölgesi köylerinde aşure köy meydanında odun ateşi üzerine konan kazanlarla kaynatılıyor, bütün köy halkı bir araya gelerek aşurenin hazırlanması ve karıştırılmasına yardım ediyor.
Aşure Nasıl Pişirilir?
Aşure tarifinde genel olarak Osmanlı mutfak geleneğinden günümüze ulaşan tarifleri baz alsak da hemen her yörenin, hatta her evin kendine özgü aşure tarifi olduğu gerçeğini de göz ardı etmemek gerekiyor. Aşurede kullanılacak malzemelerin sayısı ve sırası da büyük önem taşıyor.
Aşure İçin Gerekli Malzemeler
- 3 su bardağı aşurelik buğday
- 1 su bardağı nohut
- 1 su bardağı kuru fasulye
- 1 su bardağı kuru üzüm
- 1 su bardağı kuru incir (dilimlenmiş)
- 1 su bardağı kuru kayısı (doğranmış)
- 1 su bardağı ceviz (iri kırılmış)
- 1 su bardağı fındık (iri kırılmış)
- 4 su bardağı toz şeker (şeker miktarını damak tadınıza göre artırabilirsiniz)
- Üzerini süslemek için dövülmüş ceviz, badem, nar taneleri, tarçın
Adım Adım Aşure Tarifi
- Buğday, nohut ve kuru fasulyeyi ayrı ayrı kaplarda gece önceden suya yatırın ve şişmeleri için bekletin.
- Ertesi gün, buğdayı, nohudu ve kuru fasulyeyi ayrı ayrı tencereye alın ve üzerlerini kapatacak kadar su ekleyin. Ayrı ayrı haşlayın. Nohut ve kuru fasulye daha uzun sürede haşlanacağı için onları önce kaynatmaya başlayın. Pişme süresini kısaltmak için düdüklü tencere de kullanabilirsiniz. Bütün malzemeleri ayrı ayrı pişirmek ve sularını süzerek bir araya getirmek aşurenizin açık renkli ve parlak olmasını sağlayacaktır.
- Kuru üzümü ve kuru kayısıyı ayrı kaplarda sıcak suya yatırın ve yumuşaması için bekletin. Yumuşadıktan sonra doğrayın.
- Pişen buğday, nohut ve kuru fasulyeyi süzün ve büyük bir tencereye alın. Kaynar su ekleyin, birlikte haşlanmaya bırakın. Bu süreçte suyu ayarlamak için kaynar suyunuz hep hazır olsun.
- Aşure, kıvamını alana kadar pişirilmeye devam edin. Arada bir karıştırarak malzemelerin birbirine iyice karışmasını sağlayın.
- Malzemeler helmelenmeye başlayınca toz şekeri ekleyin ve karıştırın.
- Kuru üzüm ve kuru kayısıyı da süzün ve tencereye ekleyin.
- Son olarak dilimlenmiş kuru inciri, cevizi ve fındığı da ekleyin.
- Aşure kıvamını aldığında ocaktan alın ve servis kaselerine aktarın.
- Yeteri kadar soğuyan aşurelerinizi ceviz, fındık, badem, nar taneleri, portakal kabuğu, tarçın gibi malzemelerle süsleyin.
Aşurenizin bereketi bol olsun.